Spor hukuku günümüzde oldukça gelişim gösteren ve bu gelişimini sürdüren başlı başına bir disiplin ve hukuk dalıdır. Spor hukukunda adil yargılanma, keyfiliğin önüne geçilmesi ve adaletli bir hukuk düzenini vadettiği için oldukça gereklidir. Bunu sağlayabilmek için ise tarafların güvenebileceği bir düzen oluşturmak gerekmektedir.
Öncelikle göz önünde bulundurulması gereken, spor hukukunun her ne kadar kendine özgü bir dal olsa da bir hukuk disiplini olduğudur. Bu nedenle hukukun temel prensiplerini göz önünde bulundurarak hareket etmek doğru olacaktır. Hukuk, Ceza ve İdari Yargıda ve diğer tüm disiplinlerde önceliğimiz olan adil yargılanma hakkını spor hukukunun içine işlemeden salt spor hukuku bağlamında adil yargılanma hakkının incelenmesi kanaatimizce temelsiz bina inşa etmekten öteye geçemeyecektir.
Adil yargılanma hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kanun ile onaylayarak iç hukukun bir parçası haline getirdiği bir haktır. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi ile de güvence altına alınmıştır. Anayasa’mızın 36. Maddesinde de bu haktan bahsedilmiş olup herkesin yargı önünde bu hakka sahip olduğu vurgulanmıştır. Adil yargılanma hakkı bu anlamda eşitlik ilkesi ile ayrışmaz bir bütün oluşturmuştur.
Günümüze kadar gelişen ve değişen spor disiplinine baktığımızda, hukuktan bağımsız ve daha genel olarak tek bir spor dalından bahsetmemiz mümkün değildir. İlk insanların kuralları olmayan oyun formlarında davranışlarından günümüzdeki düzen, disiplin ve sistematik içeren, tam anlamıyla bir formatı olan, evrimleşmiş oyunlara kadar spor her anlamda gelişmiş ve bu düzen içerisinde hukuk disiplinlerini de barındırmaya başlamış ve nihayetinde hukukla iç içe geçmiştir. Spor hukuku günümüzde hem kamu hem de özel hukukla ilişkilidir ancak iki temele de tam olarak oturtulamayan, bağımsız bir disiplindir. Sporu, hukuktan bağımsız olarak düşündüğümüzde her spor dalının kendine özgü gereksinimleri olduğu gibi sporu hukukla birlikte ele aldığımızda spor hukuku da diğer hukuk dallarından farklı metotlara bürünmüş olup farklı ihtiyaçlar barındırmaktadır. Bu durum nihayetinde spor hukukunun kendine özgü bir yapısı, düzeni ve çizgisi olmasına olanak sağlamıştır. Spor dünyası içerisinde sportif faaliyetler yürütülürken ortaya çıkan ihtilafları çözmek adına çoğu devlet kendi hukuk sistemlerinden bağımsız bir sportif hukuk sistemi oluşturmuştur.
Bu konuda belirtilmesi gereken, ne yazık ki ülke olarak spor yargılamasında netlikten ve hukuki öngörülebilirlikten oldukça uzakta olduğumuzdur. Bu duruma etki eden etmenlerin başında ülkemizde çoğu spor dalının gelişmemiş olması ve ağırlığın belli başlı spor dallarına kaymış olması yatmaktadır. Ülkemizde hızla gelişen ve büyüyen futbol, taraftarların da bu disiplinin bir parçası olması dolayısıyla henüz hukuki olarak düzene girmeden büyük bir kitleye hitap etmektedir. Ülkemizde spor hukuku ile ilgili çalışmalar ve tartışmalar günü kurtarmaya yönelik, niteliği muallak ve istikrarlı bir düzen kurma gayesinden ziyadesiyle uzaktır. Şunu kabul etmemiz gerekir ki hukukun genel prensipleri sporun tüm ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte değildir. Acil olarak sporun kendi yapısından kaynaklanan ihtilafların çözümünü genel mahkemelerden ayırıp bu alanda kurulacak ihtisas mahkemelerine devretmek gerekir.
Spor yargısı, ulusal ve uluslararası federasyonların, kendilerine bağlı sporcular, kulüpler ve diğer spor ailesinden kişiler arasında veya bu kişilerle federasyon arasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü için ortaya koyulan mekanizmadır. Şu çok açıktır ki kendi spor dallarını düzenleyen ulusal ve uluslararası federasyonlar bu düzenlemeye uyulmasını sağlamak açısından yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasını sağlamak için yargı güçlerini kullanabilirler. Tam da bu noktada bu yargı gücünü kullanan mekanizmalar maksadı ne olursa olsun, yukarıda saydığımız spor camiası içerisindeki tarafların düzen içerisinde kalması adına yargılamayı adil şekilde yapmak zorundadır. Bu noktada makalemizin konusunu oluşturan spor hukukunda adil yargılanma oldukça önemlidir. Ülkemizde spor yargılaması, kendi özel mahkemelerinde yapılmadığı için maalesef tarafsız ve bağımsız yargı merci niteliğinden çok uzak bir yargılama yapılmaktadır. Spor hukukunda tarafsızlık, bağımsızlık ve adil yargılanmadan bahsedebilmemiz için kendi özel mahkemelerinde görülen davalarda spor ile ilişkili ve farklı bakış açılarıyla doğru noktalarda karar verebilecek yargı mercilerine ihtiyacımız açıktır.
Federasyonların kurallara ve kararlarına uyulması için oluşturduğu yargı kurulları o federasyon adına, onun bir organı gibi hareket etmektedirler. Federasyonlar ile onun bir organı gibi hareket eden ve karar veren organları arasında hiyerarşik bir ilişki bulunduğundan tarafsız, bağımsız ve adil yargılanma adı altında bir yargılamadan söz edilememektedir. Federasyonların statü ve tüzüklerine bu organlarda görev yapan kişilerin tarafsız ve bağımsızlığı ile ilgili hükümler eklemek de bu sorunu çözmekten uzaktır. Çünkü bu kurumlardaki kişiler tarafsız ve bağımsız hareket etseler dahi bağlı bulundukları federasyonun taraf olduğu ihtilafa göre karar verdikleri için herhangi bir adil yargılanmadan söz etmek mümkün değildir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi geciken adalet, adalet değildir. Özellikle de spor yargılamasında uyuşmazlıkların mümkün olduğunca çabuk çözülmesi önem taşımakta olup, sporun kendine özgü bir yargı sistemi benimsemesinde de bu hızlı yargılama mekanizması ihtiyacı etkili olmuştur. Ancak bununla birlikte hızlı yargılama amacıyla spor hukukunda adil yargılamadan vazgeçilmemelidir. Bu alanda özellikle tahkim yargılaması diğer yargılamalara göre çok daha hızlı şekilde sonuç verme avantajı taşır. Sportif müsabakalarda önceki müsabakanın sonrakini etkileyebileceği göz önüne alındığında ihtilafların mümkün olduğunca çabuk ve adil yargılama ilkesine uyarak çözülmesi gerekliliği ortadadır. Bu yargılamayı yaparken aleni olarak ve hakkaniyete uygun şekilde yapmak da adil yargılama ilkesinin olmazsa olmaz parçalarındandır.
Bu makalede spor hukukunda adil yargılamanın önemini ve yansımalarını incelemeye çalıştık. Özellikle ülkemizde sportif yargılama bağlamında verdiğimiz örneklerle henüz bir adil yargılama ortamının sağlanamadığını, kararların yargısal mı yoksa idari mi olduğunun netlik kazanmadığını görmekteyiz. Ülkemizde şu an ki en son merci olan tahkim kurulunun bağımsız ve tarafsız bir oluşumdan uzakta olması adil yargılanma hakkı ihlallerine zemin hazırlamaktadır. Ülkemizde oluşan spor yargılamasının en büyük sorunu ise bağımsız ve tarafsızlıktan uzak seyretmesidir. Unutulmamalıdır ki adil yargılanma hakkı, hukuk kurallarının bel kemiği ve insan haklarının olmazsa olmazıdır. Genel amacın sportif olayları spor camiası dışına çıkarmak değil, temel bir hakkın güvence altına girmesi çerçevesinde kalması gerektiği kanaatindeyiz.